Perşembe, Aralık 25

'şehvet be şehvet!' çikifte (4)


Urfalıların yemek merakını bir gün anlatırız, ki o da anlatabilirsek! Hadi biz anlatamayız belki deyip, bizi dışarıdan gözlemiş, bir vakitler Urfalılar’ın sofrasında konuk olmuş bir şaire dair anıyı dile getirerek aktaralım bu büyük iştahayı ve ondan sonradır ki çikifte’ye ayrı bir yer açalım, meramımızı dile getirelim.

Urfalı Mehmet Kurtoğlu bir gün Urfa’ya gelen Necip Fazıl’la ilgili anısını şöyle anlatır.

"… derken konferans ve derken, (yanılmıyorsam, ertesi gün öğle yemeğinde) rahmetli Faruk Alaybeyi'nin Üstat'ın onuruna (evinde) verdiği yemekteyiz. Belediye Başkanı ve Milli Eğitim Müdürünün de aralarında bulunduğu kalabalık bir çağrılı topluluğu…

Salonun durumuna göre, uzun bir T masa kurulmuş. Üstat, T'nin üst kısmının tam ortasında, ben de yanı başındayım. Bir zengin sofra ki, "yok" yok; Urfa mutfağının tamamı sofrada.. Herkes Üstat'a hürmeten sessiz sedasız yemeğiyle meşgul..

Üstat pek de yiyen biri değil; bir iki çeşitten bir iki lokma aldı. Peçeteyle elini ve ağzını silerek sandalyenin arkasına yaslanır yaslanmaz da kahvesi geldi.

Sigarasını tellendirmesiyle birlikte sofradakilere bir 'rahatlama' mı geldiğinden, yoksa dip taraftakilerden biri boş mu bulunduğundan, nedense bilmem, "yemek muhabbeti" başladı.

Yiyip durduklarından her birinin bilmem hangi tarihte ve neredeki kendi türüyle karşılaştırılması daha iyi olması için önerilen reçeteler, kimlerin nerede neyi ne kadar yediklerine ilişkin 'destan'lar ve bu 'boğaz savaşı' sırasında ipi kaçıran bilmem kimlerin ve kimlerin hastanelik olmuş oldukları, kimlerin öbür tarafa göç ettikleri...

Bir hararetli sohbet başladı ki, sorma gitsin; diyebilirim ki, benim ile Üstat dışında herkes kendini kapıp koyuvermiş. Epey bir sabır göstermesine, sabırlı kalmak için direnmesine rağmen fazlaca dayanamayan Üstat sonunda beklediğim öfke patlamasını yaptı. Elini masaya vurarak, 'Yeter be yeter!' dedi, 'Zübeyir anlattığında mübalağa demiştim ama meğerse az anlatmış.. Sizinki yemek değil, yemek yemek değil, şehvet be, şehvet!..."

Üstat’ın tespiti doğruysa ki bizce yerinde bir tespit, evet Urfalılar’ın yemek karşısında duydukları (yalnız kendi yemeklerine) ‘şehvet’e düşkünlüktür ama söz konusu çikifte olunca onun adı ‘aşk’tır Urfalılar’ın nezdinde.

Çikifte, Urfalı’nın aklından hiç çıkmaz. Umutsuz bir düşkünlük gibi her fırsatta gözü, göynü onu ister. Fırsat yaratır bunun için hiç olmazsa haftada bir, oldu denk düşürdü haftada iki, çikifte yemek ister.

Arkadaşlarıyla kış geceleri haftada bir, birinin evinde sırayla sıra gezer Urfalı, gecenin tek yemeği çikiftedir.

Arkadaşlarıyla oda’da oturur geceleri Urfalı daha çikifte adı dillendiğinde hazırlıkları çoktan başlamıştır bile! Odada birkaç kap kaçağın yanında en görkemlisi her daim hazır tutulan çikifte leğenidir ve her oda devamlısı arada yanında kendi evinin isodunu getirir ki yarıştırabilsin!

Dağa yatıya gider Urfalı yine arkadaşlarıyla hemen hemen her gece çikifte yoğurur meşk arasında!

Ramazan gelir gece sahurda aya kiftesi yuvalak yese bile, iftarda canı çikifte ister ya kendi yapar ya da, ‘şimdi bi sıkım olaydı!’ der canı çeker ancak dileği yerde kalmaz bu komşu değilse bile öbür komşu bir tabak yollar!

Misafirliğe gider akşamları eşe dosta akrabaya, gecenin bir vakti odanın ortasına bir sofra serilip de çikifte leğeni ortaya çıkarsa oturur konuk olmanın tadını çıkarır. Hee canım!

Hanımlar hafta arası pikniğe gider ağaçlıklı bir yere eskiden Çamlık’tı, Tılfındır’dı şimdilerde büyük büyük devlet ormanları var; gelenlerin biri olmazsa ikincisi, ikincisi olmazsa üçüncüsünde mutlak çikifte malzemesi vardır. Tamam çikifte leğenini taşımak zorsa ‘alımünyum olanı’ var!

Pikniğe gidip de çikifte yoğuran hanımlar asla yalnız başlarına yemezler kiftelerini, bilirler ki bu ‘ask’ sadece kendine ait değildir, herkesin aşkıdır çikifte!

Olmuş yaşanmış hatta gazete haberi bile yapılmıştır ayniyle vaki; yine böyle bir günde çikifte yoğuran hanımlardan biri sağa sola dağıtmış kiftesini bakmış ki ileride ‘hukumat’ın getirip de kafese kapattığı bir ayı acı acı bağırıyor ormanın içinde.

Seslenmiş uşaglarından birine, ‘al apar bu kifteyi, zavallının karnı aç herhal!’ demiş. Alıp aparmış çocuklar da çikifteyi ki versinler ayıya ama nerden bilecekler herkes ayıya çikifte yollaya yollaya zavallı basur olmuş, yasak!

Devam edecek.

3 yorum:

  1. Yemek ile askin ve sehvetin bir yerlerde kesistigi dogrudur herhalde.. "yerim seni simdi" denir ya cok sevilenlere (ben demem hic)..

    Ben cikiftenin zahmetli hazirlanisini gordukten sonra, bunun 40 yilda bir, ozel zamanlar denk dusurulup yapilan bir yemek oldugunu sanirdim..

    Roma'da bizim apartamana bir Urfali komsu tasinmasi ihtimalinin dusuklugunu dusununce, galiba ben daha uzun zaman "ciy" kofte olanina talim edecegim gibi geliyor.. O da yazdan yaza..

    Siz yapiyor ve komsulariniza da yolluyor musunuz?

    YanıtlaSil
  2. mehtap hn,

    ne yazık ki degil komsuları yollamak yedirecek kimse bile bulamiyoruz. bir urfalıya bundan boyuk ceza olur mu?

    keske komsu olsaydik!

    sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
  3. Keske komsu olsaydik!

    Ama bu bizim icin sadece,cikifte,agzi acik, agzi yumuk, yuha ekmegi yiyebilmek ayricaligi olmazdi..

    Ayricalik bu satirlardan suzulen kultur, insancillik, paylasma istegi ve gelenegi olurdu ya "suyundan", ya "huyundan" bulasacak..

    Zero ile de duslemistik komsu olmayi, kitap degis tokuslari yapmayi, sessiz sessiz, simit cay kitap ogleden sonralari paylasmayi..

    YanıtlaSil